Osmanlı tarihinde savaş meydanında tahta çıkan ve yine başka bir savaş neticesinde tahtından olan ilk ve tek padişah Yıldırım Bâyezid’dir. I. Murad, yakın zamana kadar müttefiki olan Sırp prensi Lazar’ın, Sırp, Bosna, Macar, Arnavut, Leh, Çek ve Eflak birliklerinden oluşan güçlü bir orduyla harekete geçtiğini öğrenince oğulları Şehzâde Bâyezid ve Şehzâde Yakub ile bütün beylerine ve tâbi beyliklere haber gönderip acele hazırlıklarını tamamlayıp kendisine katılmalarını emretti. İki ordu, 15 Haziran 1389’da Kosova’da karşı karşıya geldi. Osmanlı ordusunun merkezinde I. Murad, sol kolunda Yakub Çelebi ve sağ kolunda Şehzâde Bâyezid yer almıştı. Muharebe esnasında bir ara Osmanlı ordusunun sol kolu düşman taarruzu karşısında zor durumda kaldı, ancak Şehzâde Bâyezid’in süratle yardıma gelmesi sayesinde tehlike büyümeden önlendi. Nihayet muharebe Osmanlılar’ın kesin zaferiyle neticelendi.
Sultan Murad harp sahasını dolaşırken, sinsice yanına sokulan Miloş Obiliç adlı bir Sırp tarafından hançerlendi. Çok ağır bir şekilde yaralanan sultanın, yanındaki devlet adamlarına, birçok seferde üstün yeteneğini ve kabiliyetini ispatlayan büyük oğlu Şehzâde Bâyezid’in kendisinden sonra Osmanlı tahtına oturmaya en layık kişi olduğunu vasiyet ettiği söylenir. Düşmanı takip etmekte olan Yıldırım Bâyezid geri çağrıldı ve babasının vasiyeti gereği hükümdar ilân edildi. Yıldırım, ilk olarak, hâlâ düşmanın kılıç artıklarını temizlemekle meşgul olan hayattaki tek kardeşi Yakub Çelebi’yi öldürttü. Yakub Çelebi’nin öldürülme kararını Bâyezid’in mi, yoksa devlet adamlarının mı verdiği hususu tarihçiler arasında tartışma konusudur. Osmanlı tarihinde ilk defa bir hanedan mensubu isyan etmeden, bir hükümdar tahta geçer geçmez öldürülmüştü. Yakub Çelebi’nin idam hükmünü her kim vermiş olursa olsun, Osmanlılar’da daha önce de uygulanmış bir geleneği, bilhassa Savcı Bey’in isyanını göz önünde bulundurmuş olmalıdır. Böyle bir kararın I. Murad’ın şehid edildiği ve henüz devam etmekte olan bir savaş ortamında alındığı gözden kaçırılmaması gereken bir husustur. Yakub Çelebi’nin de askerler içerisinde taraftarlarının olduğu unutulmamalıdır. Yakub Çelebi isyan etmeden öldürülmüş olsa da, isyan etme ihtimali oldukça yüksekti. Şehzâdenin öldürülmesi üzerine Aşıkpaşazâde “Andan sonra Bâyezid hazır idi, sancak dibinde kodular. Yakub Çelebi tarafı hod kâfiri sımış idi. Geldiler, söylediler: Gel! Baban seni ister, dediler. Hemen kim geldi, onu dahi babası gibi etdiler... Ve o gece askere ızdırap düştü. Sabah kim oldı Bâyezid Hanı kabul ettiler” diyerek bir tepkinin oluştuğunu anlatır. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda Yakub Çelebi’nin öldürülmesi kararı, durumun kritik olması nedeniyle hemen alınmış ve böylece muhtemel bir iç savaş çıkmadan önlenmişti. Yakub Çelebi’nin öldürülmesi hadisesi birçok Osmanlı yazarı tarafından olumlu veya olumsuz yönleriyle geniş bir şekilde ele alındığı gibi Batılı yazarlar da bu konuyla ilgilenmişlerdir. Şehzâdenin idamından birkaç sene sonra adı bilinmeyen bir Katalan yazarı tarafından kaleme alınan “La Historia de Iacob Xalabin” isimli tarihi romanda, Yakub Çelebi’nin I. Murad’ın büyük oğlu ve veliahdı olduğu, Yıldırım Bâyezid’in ise kardeşini öldürüp, tahtı gasp ettiği söylenmektedir.
Sultan Murad harp sahasını dolaşırken, sinsice yanına sokulan Miloş Obiliç adlı bir Sırp tarafından hançerlendi. Çok ağır bir şekilde yaralanan sultanın, yanındaki devlet adamlarına, birçok seferde üstün yeteneğini ve kabiliyetini ispatlayan büyük oğlu Şehzâde Bâyezid’in kendisinden sonra Osmanlı tahtına oturmaya en layık kişi olduğunu vasiyet ettiği söylenir. Düşmanı takip etmekte olan Yıldırım Bâyezid geri çağrıldı ve babasının vasiyeti gereği hükümdar ilân edildi. Yıldırım, ilk olarak, hâlâ düşmanın kılıç artıklarını temizlemekle meşgul olan hayattaki tek kardeşi Yakub Çelebi’yi öldürttü. Yakub Çelebi’nin öldürülme kararını Bâyezid’in mi, yoksa devlet adamlarının mı verdiği hususu tarihçiler arasında tartışma konusudur. Osmanlı tarihinde ilk defa bir hanedan mensubu isyan etmeden, bir hükümdar tahta geçer geçmez öldürülmüştü. Yakub Çelebi’nin idam hükmünü her kim vermiş olursa olsun, Osmanlılar’da daha önce de uygulanmış bir geleneği, bilhassa Savcı Bey’in isyanını göz önünde bulundurmuş olmalıdır. Böyle bir kararın I. Murad’ın şehid edildiği ve henüz devam etmekte olan bir savaş ortamında alındığı gözden kaçırılmaması gereken bir husustur. Yakub Çelebi’nin de askerler içerisinde taraftarlarının olduğu unutulmamalıdır. Yakub Çelebi isyan etmeden öldürülmüş olsa da, isyan etme ihtimali oldukça yüksekti. Şehzâdenin öldürülmesi üzerine Aşıkpaşazâde “Andan sonra Bâyezid hazır idi, sancak dibinde kodular. Yakub Çelebi tarafı hod kâfiri sımış idi. Geldiler, söylediler: Gel! Baban seni ister, dediler. Hemen kim geldi, onu dahi babası gibi etdiler... Ve o gece askere ızdırap düştü. Sabah kim oldı Bâyezid Hanı kabul ettiler” diyerek bir tepkinin oluştuğunu anlatır. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda Yakub Çelebi’nin öldürülmesi kararı, durumun kritik olması nedeniyle hemen alınmış ve böylece muhtemel bir iç savaş çıkmadan önlenmişti. Yakub Çelebi’nin öldürülmesi hadisesi birçok Osmanlı yazarı tarafından olumlu veya olumsuz yönleriyle geniş bir şekilde ele alındığı gibi Batılı yazarlar da bu konuyla ilgilenmişlerdir. Şehzâdenin idamından birkaç sene sonra adı bilinmeyen bir Katalan yazarı tarafından kaleme alınan “La Historia de Iacob Xalabin” isimli tarihi romanda, Yakub Çelebi’nin I. Murad’ın büyük oğlu ve veliahdı olduğu, Yıldırım Bâyezid’in ise kardeşini öldürüp, tahtı gasp ettiği söylenmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder