29 Nisan 2025 Salı

Osmanlı Fetih Stratejileri

 Batı Anadolu’da, bilhassa Aydın ve Osmanlı beylikleri tarihinde şehirlerin fetih metotları üzerinde oldukça açık bilgiye sahibiz. XIV. yüzyılda genellikle Türkler şehirleri şu şekilde ele geçirmekteydiler: Osmanlılar ancak 1380’lerde, Balkan fütuhatı sırasında top kullanmaya başlamışlardır. 1389 Kosova Muharebesinde sahra topu kullanıldığını kesin olarak söyleyebiliriz. Ondan önce bir şehri teslime zorlamak için güdülen başlıca metod, uzun süre abluka altında tutarak şehri besleyen bölgeyi itaat altına almak ve şehirle bağlantısını kesmekti. Sürekli tecrit taktiği için büyük şehirlerin yakınında havale kuleleri inşa edilmekteydi. Şehrin su kaynakları da kesilirdi. Filibe’nin fethinde su kaynağının kesildiğine dair bir halk rivayeti vardır.

Bu inşaat için yerel Hıristiyan usta ve işçiler kullanılmıştır. Batı Anadolu’da, Aydın’da Birgi ve Ayasluğ şehirleri bu şekilde teslime zorlanmıştır. Havale kuleleri yapıldığını kesin olarak bildiğimiz bir muhasara vardır. 1302’de İznik yakınında Draz Ali kulesi yapılmış ve bu abluka 1331’e kadar 30 yıl sürmüştür. 1334’te İznik’e gelen İbn Battuta, seyahatnamesinde bu uzun ablukadan bahseder.Bitinya’nın diğer büyük şehri olan Bursa aynı şekilde abluka altına alınmıştır. Bursa muhasarası sırasında yüksekte Balabancık kulesi ve ovada Aktimur havale kulesi inşa edildi. Aç kalan şehir de sonunda teslim oldu. Tekfur şehrin açlıktan teslim edildiğini itiraf eder. Havale kuleleri ile uzun abluka taktiği Balkanlarda şehirlerin tesliminde uygulanmıştır. Uzun abluka sırasında şehri aç bırakmak metoduyla beraber kaynaklarda tespit ettiğimiz ikinci taktik şudur: Havale kulesinde yerleşen Türk kumandanı, kaleden dışarı çıkan Hıristiyan kumandanını pusuya düşürmek için devamlı gözetleme halindedir. Şehrin kumandanını ele geçirdikten sonra şehrin önüne gidip halka teslim olmaları söylenir. Osmanlı rivayetlerinde, birçok şehir hakkında bu yöntemin kullanıldığı ifade edilmiştir. Sarp bir yerde olan Dimetoka kalesini şehre yakın bir burgazdan, devamlı sûrette gözetleyen Hacı İlbeyi sonunda kale kumandanını ele geçirmiş ve halkı teslim olmaya ikna etmiştir (1360). Başka kaleler için de, daha Orhan zamanında, bu metodun kullanıldığını görüyoruz. İlk bakışta efsane gibi görünse de bu metodun gerçek olduğu açıktır. Şehirlerin fethinde ikinci taktik, komutanın yağma ilânıdır. İslam hukukuna göre gayrimüslimlerin elindeki bir şehrin kumandanına üç kere “Teslim ol,

şehir kapısını aç” ihtarı verilir. Ondan sonra saldırı başlar. Zorla alınan şehir “yağma”ya tâbi olur. Bir şehrin teslimi için üçüncü metod, şehir halkına “eman” (İslâmî) garantilerini vermektir. Meselâ 1387’de Selanik ve birçok Balkan şehirleri bu şekilde teslim alınmıştır. Eman usûlü İslâm hukukuna göre uygulanan bir taktiktir. Uzun bir kuşatma neticesi aç susuz kalan şehir halkına güvence verilir. “Teslim olursanız, canınız, malınız ve kendi dininizi serbestçe icra hakları verilecektir” denilir. Bu teklif İslamî bir yeminle teyit edilir. Hıristiyan halk, Müslümanların sözüne dînen sadık olduğunu bildiklerinden, teslim olur. Birçok şehir Türklere yeminle imzalanmış bir emannâme [ahdnâme] ile teslim olmuşlardır. Bunun en güzel misali dört sene muhasara altında sıkıntıya düşen Selanik’in teslimidir. Diğer örnek, Ceneviz Galata’sının teslimidir. Ceneviz halkına güvence belgesi, Zaganos Paşa tarafından verilmiştir. Bu güvencenin belgesinin Rumca metni günümüze ulaşmıştır.10 Emannâme veya ahdnâme denilen bir güvence neticesi, birçok şehir Osmanlı idaresine girmiştir. Daha sonra biz bu tür şehirlerde, Hıristiyan nüfusun ve kiliselerin devamını görüyoruz. Şayet emannâme teklifi üçüncü defa reddedilirse o zaman Türk komutan “yağma” ilân ederdi. Bu dinî bakımdan onaylanan bir durumdur. Yağma ilânı ne demektir? İstanbul fethi de yağma ile gerçekleşmişti. Fatih Sultan Mehmed Bizans imparatoruna -sonradan Bizans Başbakanı Lukas Notharas’ın itiraf ettiği üzere- üç defa teslim teklifinde bulunmuş, fakat bu teklifler Venediklilerin baskısıyla reddedilmişti. Fatih de o zaman “yağma” ilân etti. II. Mehmed, Notharas’a yağma kararı verdiğinden dolayı üzüntü duyduğunu söyledi.11 Eğer II. Mehmed “yağma” ilân etmeseydi, İstanbul alınamazdı.
Şehir halkı İslâmî güvenceleri (can–mal emniyeti) reddettiğinde, halk esir alınıp malları yağma edilir. Şehir halkının geleceğini, fetheden kumandan tayin eder. Balkanlarda birçok şehir nüfusunun Müslüman, bazı şehirlerin nüfusunun ise Hıristiyan-Müslüman olarak karışık olduğunu görüyoruz. Bunun sebebi gayet açıktır: Birinci tip şehirler yağma, ikinci tip şehirler ise eman ile alınmıştır. Balkan tarihçileri bu durumu bilmediklerinden şehirlerin yapısı hakkında yanlış kanaatlere varmışlardır. Bazı sözde aydınlarımız da, güya insanî sebeplere dayanarak İstanbul’un neden yağma edildiğini sorgulayarak dövünürler. Tarihimiz, bugünkü kavram ve inançlar değil, o zamanki inançlar dikkate alınırsa daha iyi kavranabilir. İstanbul’un fethinde olduğu gibi şehir yağma ile alındığı zaman bütün şehir halkı esir edilir. O zaman da bütün İstanbul halkı çadırlarda idi. Sonradan Fatih bu harap şehri iskân etmek için kesin tedbirler aldı. Bu konuya aşağıda temas edilecektir.
Bir şehir yağma ile alındığında, Fatih’in yaptığı gibi eski Hıristiyan nüfusu
affedip yerleştirmek yahut sürgün usulüyle halk getirip yerleştirmek suretiyle şehir nüfuslandırılmaya çalışılıyor. Bu husus İstanbul misalinde ele alınacaktır. Genellikle yağma ile boşalan şehre, vaatlerle Türklerin gelmesi teşvik edilir veya “sürgün” usûlüyle Türk nüfus getirilip yerleştirilirdi. Emannâme ile teslim olan şehirlere yine Türk Müslüman nüfusu yerleştirmek için tedbirler alınırdı. Zirâ Hıristiyan halk tamamen bırakılırsa, direnip ilerde isyana teşebbüs etme tehlikesi vardı. Trabzon’u aldığı zaman Fatih’in etraftan Türk nüfus getirdiği biliniyor. Fatih, İstanbul’un fethinden sonra, şehre Anadolu’dan 5.000 aile getirilip yerleştirilmesi emrini vermişti. Bu metot Balkanlar’da da uygulandı. Bu uygulamalar bize şehirlerdeki Türk-Hıristiyan nüfus karışımı hakkında bilgi vermektedir. Atina da nüfusu karışık bir şehirdi. Osmanlı İmparatorluğu’nda şehir nüfusunun din ve kültür dokusu, alınan tedbirler ve takip edilen iskân siyasetiyle yakından alâkalıdır.
Kaynak:Türk-İslam-Osmanlı- Şehirciliği ve Halil İnalcık’ın Çalışmaları
Halil İNALCIK**-Bülent ARI
Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 27-56

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder